Dünya'da böyle bir yer var mı? İstanbul'un, Roma'nın, Venedik'in, Paris'in, Kahire'nin vs. bir sürü birbirinden güzel ve muhteşem şehirlerin bulunduğu dünyamızda, “dünyanın yarısı” sayılabilecek bir yer var mı?
Pek tabii ki bu terim bu şehir için mecazen kullanılıyor ancak mecaz anlamda dahi dünyanın yarısı her kese göre farklı olabilir. Dünyanın yarısı bir türk ve hatta çoğu müslüman için

İstanbul olabilirken, kimine göre Newyork, Tokyo, Roma, Paris ya da başka bir yer olabilir.
Bütün bunlara rağmen şehirlerini dünyanın yarısı olarak tanımlayan ve bu tanımlamayı bir terim gibi kullanan bir halk vardır. 80 milyon kişinin yaşadığı İran'da 2 milyon kişilik bir nüfus, bu terimi kendi şehirleri için kullanıyor. İsfahanlılar şehirlerini “nisf-i cihan” yani dünyanın yarısı olarak tanımlar. Bu terim günümüzde bütün İranda hatta dünyada önemli bir kitle için duyulmuş ve bilinen bir terim. Ne kadar da Tebrizliler bunun (İsfahan, nisf-i cihan) hemen arkasından “eger Tebriz nebaşed” (Tebriz olmasaydı) diye yapıştırsalar, hatta bu nitelemede haklı bulunsalar da, İsfahan gerçekten güzel bir şehir.
İsfahanın bütün güzelliğini bir şekilde türklere borçlu olduğunu öğrendiğinizde herhalde durum daha farklı olacaktır!
Evet! Ama bunu sözümüzün sonunda açıklayacağım. Şimdi İsfahanın gezilecek yerlerine bir göz atacağız:


İmam Meydanı
İsfahan’ın kalbi olarak nitelendirilen İmam Meydanı (Nakş-ı Cihan) dünyanın sayılı geniş alanları arasında yer almaktadır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan meydan Safevi Hükümdarı olan Şah Abbas’ın muhteşem eserlerinden biridir. Büyüleyici bir görünüme sahip olan eser sahip olduğu mimarisi ve olağanüstü hatları ile bugün ülkenin en önemli görülecek yerleri arasında gelmektedir. İran vatandaşları için adeta bir yaşam alanı olan meydan içerisi özellikle yaz ayları bir hayli yoğun olmaktadır.


İmam (Şah Abbas) Camii
İmam Meydanı’nın güneyinde kalan bu harika Camii, ülkenin önde gelen en önemli eserleri arasında yer almaktadır. 1598-1611 yılları arasında inşa edilen ve yaptıranın adı ile Şah Abbas adını taşıyan Camii, 1979 devriminden sonra imam camii olarak anılmaktadır. Geleneksel İran cami mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.
Şeyh Lütfullah Camii
İmam Meydanı’nın doğusunda kalan Şeyh Lütfullah Camii 1603-1618 yılları arasında inşa edilmiştir. Safevi işçiliğinin en güzel işleme örneklerini üzerinde taşıyan camii, çiçek ve hayvan figürleri ile göz doldurmaktadır. Şeyh Lütfullah Camii, İmam Meydanı ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunmakta ve görülmeye değer muhteşem bir eserdir.
Âli Gapu (Âlî kapı= İstanbuldaki Bab-ı Ali'ye karşı) Sarayı
İmam Meydanı’nın batısında yer alan bu görkemli saray Safevi Hükümdarı Şah Abbas tarafından 17. Yüzyılda yaptırılmıştır. 7 kat ve 48 metre yüksekliğinde olan eser şehrin büyük sarayları arasında gelmektedir. Şah Abbas o dönemler önemli misafirlerini ağırlamak için burayı kullanmaktaydı.


Kayseriye Kapısı
İmam Meydanı’nın kuzeyinde kalan Kayseriye Kapısı meydanın ve şehrin en popüler kapalı çarşı alanlarından biridir. Burada İran’a özgü halılar, yöresel el sanatları, bakır ve oyma sanatlarına dair ürünleri bulabilirsiniz. Pazar içerisi harika bir kompozisyona sahiptir. Lokal insanlar, rengarenk baharat tezgahları ve iç akustiği ile size keyifli bir yürüyüş ve İran kültürünü eşsiz örnekleri ile tanıma fırsatları sunmaktadır.
Çehel Sütun Müze ve Sarayı
Şah Abbas döneminde inşasına başlanmış ve II. Şah Abbas tarafından 1647 yılında tamamlanmış olan saray adını verdiği Çehel Sütun bahçesinde yer almaktadır. Ağaçlar ile çevrili olan sarayı bir büyük havuz tamamlamaktadır. Saray, 20 sütunlu bir yapıdır. Havuza yansıyan 20 sütun, kırk sütun görünümü vermesi nedeniyle Çehel yani Farsçada Kırk Sütun Sarayı olarak adlandırılmıştır. Muhteşem dekora sahip tavan işlemeleri, duvarlarını süsleyen zengin simge ve içerdiği olağanüstü eserleri ile görülmeye değer estetik bir yapıdır.
Dekoratif Sanatlar Müzesi
Çehel Sütun Sarayı’nın birkaç adım ötesinde yer almaktadır. Müze içerisinde Safevi ve Kaçar dönemlerine ait çeşitli cam işçiliğine dair eserler, minyatür, seramik, ahşap oymacılık eserleri ve eski el yazmasına ait Kur’anlar yer almaktadır.
Siyosepol Köprüsü
Zayenderud Nehri üzerinde tüm ihtişamıyla yer alan Siyosepol Köprüsü 1602 yılında inşa edilmiştir. Asıl adı köprüyü yapan kişi adıyla Allahverdi Han köprüsü olsa da halk arasında otuzüç köprü anlamına gelen siyosepol olarak anılıyor ve biliniyor. Burada insanlar bir araya gelir ve gecenin keyfini çıkarırlar. Yaklaşık 1 km uzunluğunda park yürüyüş alanının son noktası olan köprü, Farsçada 33 anlamına gelen köprü, 33 sütun üzerine inşa edilmesinden dolayı bu ismi almıştır. 300 metre uzunluk ve 14 metre genişliğe sahip olan köprü şehrin sıcak yaz akşamlarında dinlenmek için harika bir yerdir.



Hacu Köprüsü
133 metre uzunluk ve 12 metre genişlikten oluşan köprü toplam 23 kemer üzerine inşa edilmiştir. Kökenini ilhanlı veya birinci Tebriz mimarisinden alan ve ikinci Tebriz mimari ekolü olan safevi mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Hacu Köprüsü ülkenin kültürel etkisini yansıtmaktadır.
Bazaar-e Bozurg
İranın –dünyanın en büyük kapalı çarşısı olarak bilinen- Tebriz kapalı çarşısından sonra en büyük Pazar alanı olan İsfahan çarşısı, İmam Meydanı’nın kuzeyinde yer almaktadır. Burası geniş bir ürün yelpazesine sahiptir. İran halıları başta olmak üzere, giyimden gıdaya pek çok ürünü bulabileceğiniz mistik bir yerdir. Tezgahları süsleyen rengarenk baharatların etrafa yaydığı o muhteşem kokular baş döndürücü nitelikte. Burada yerel halkı gözlemleyebilir, Pazar içerisinde keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. İsfahan’a dair aradığınız kültürel pek çok anı burada yakalayabilirsiniz.
Çahar Bağ Cadde ve Mesire Alanı
Eski kentin yeni yaşam alanlarına açılan bir kapı niteliğinde olan Çehar Bağ Caddesi şehrin tarihi dokusunun bozulmadan günümüze gelmiş olan önemli bir örneğidir.
Heşt Beheşt Sarayı
Saray, Safevi Hükümdarlarının yaşadıkları ihtişamlı saraylardan birisidir. 1660 yılı Süleyman Şah döneminde yapılan Heş Beheşt Sarayı pek çok zarar görse de bugün tüm görkemi ile İsfahan’da görülmeye değer ender yapılardan biridir.
Çehel Dohter Minaresi
Selçuklu Dönemi eserlerinden biri olan Çehel Dohter Minaresi, Sultan Muhammed Şah dönemi Abol Feth Nahuji tarafından inşa edilmiştir. Minare Kufi yazıtlar ile bezenmiştir.
Mescid-i Cuma (Cuma Camii)
Selçuklu mimarisinin adeta bir sembolü olan Camii bugün sahip olduğu ihtişamı ile şehrin önemli ziyaret merkezlerinden biridir. 1072-1092 yılları arasında Melikşah döneminde inşa edilen camii, birçok eklemeler ile Moğol ve Safevi izlerini de taşımaktadır. Kubbeli, dört eyvanlı ve geniş bir avluya sahiptir.


Ali Camii
48 metre yüksekliğe sahip minaresi ile şehrin her yerinden görülebilen Ali Camii Selçuklu Dönemi’nde inşa edilmiş ve Safevi Dönemi’nde yenilenmiştir.
Haruniye Camii
Ali Camii ile bitişik konumda yer alan Haruniye Camii, Şii dünyasında önemli bir yere sahiptir. Her yıl Şii törenlerinin düzenlendiği cami bugün ibadete açık hizmet vermektedir.
Mescid-i Hekim
II. Şah Abbas tarafından 1654 yılında inşa ettirilen Hekim Camii, bir camiden öte aynı zamanda kamu binası olarak hizmet vermektedir. 5 farklı ana girişe sahiptir Hekim Camisi, İsfahan’ın en eski camisi ve ülkenin resmi olarak tanınan ilk camilerinden biridir.
Sallanan Minareler
1316 yılında ölmüş olan Ebu Abdullah Garladani’nin türbesi olan Monar Jonban mimar Bahaeddin Amili tarafından inşa edilmiştir. Şehrin popüler turistik mekânlarından biri olan Sallanan Minareler 17 metre yüksekliğinde ve 2 adet minareye sahiptir.
Ateşgah (Ateş Tapınağı)
Sasani İmparatorluğu zamanından kalma olan Ateş Tapınağı dönemin düşman birliklerini izlemek için yığma bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Bir düşmanın gözükmesi sonrası ateş yakılarak haber verilen İmparatorluk günümüze İran’da pek çok eser bırakmıştır. Ateş Tapınağı şehrin en önemli tarihi yapıları arasında gelmektedir. Yaklaşık 200 metre yüksekliğe tırmanarak tapınağa ulaşılan bölge sizlere muhteşem bir şehir manzarası sunmaktadır.
Culfa Mahallesi
Culfa Mahallesi, Ermenilerin yaşadığı bir yerleşim yeridir. İsfahan’ın belki de en lüks yerlerinden biri. Öyle ki buraya geldiğimde değişen yüzler, giyim tarzları ve lüks arabalar buranın üst sınıf bir bölge olduğunu gösteriyordu. Burada Vank Katedrali başta olmak üzere toplam 13 Hristiyan kilise ve katedrali bulunmaktadır.
Vank Katedrali
İsfahan’ın Culfa Mahallesi’nde yer alan Vank Katedrali, Ermeni Apostolik Kilisesi’ne bağlı bir yapıdır. 17. Yüzyılın başlarında Safevi şahı 1. Abbas döneminde Aras Nehri kenarında yaşamlarını sürdüren Ermenilerin bu bölgeden göç ettirilmesi sonucu yapılmış olan bir kilisedir. Vank Katedrali’ne 3 km yürüme mesafesinde yer alan Meryemana Kilisesi ’de Culfa’da görülecek yerler arasında gelmektedir.
İsfahan, geleneksel İran mimarisine ait sahip olduğu birçok eser ile gerçekten görülmeye değer bir yer. İran seyahatlerinizde 2 gün İsfahan’a vaktinizi ayırmanızı öneriyorum. Her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen İsfahan, zengin kültürel mirası, Şah Abbas’ın eşsiz eseri Nakş-ı Cihan, güzel bahçeleri, önemli İslam eserleri, rengârenk pazarları ve geleneksel kültürün bir parçası olan insanları ile adeta bir açık hava müzesi gibi. Tarihi çarşılarını adımlarken tarihte bir yolculuğa çıkacak ve UNESCO eserlerinin tüm ihtişamı gözlerinizi dolduracaktır.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, İsfahan günümüzde övünerek sergilediği nerdeyse bütün güzelliğini türklere borçludur.
1- İsfahan, 16. Yüzyıla kadar orta büyüklükte bir kasaba sayılırdı. Osmanlı sınırlarına yakın olan ve sürekli saldırı tehlikesiyle karşı karşıya olan Safevi devleti, başkentini önce Tebrizden Kazvine ve daha sonra 17. Yüzyılın başında İsfahana taşımıştır. Safevi devleti topraklarının tam ortasında kalan, yoksul bir kasaba görüntüsüne sahip İsfahana başkent imajını kazandırmak için Şah 1. Abbas, Tebrizden bir çok zanaatkar, mimar, sanatkar, sanatçı ve bilginin buraya göç ettirmiştir. Nitelikli Tebrizli sayısı, İsfahanın yanı başında Tebrizabad diye lüks bir şehircik oluşturabilecek kadar çokmuş. Günümüzde müze ve gezilecek yerler olarak bildiğimiz hükümet binaları ve bahçeleri, Tebrizabad ile eski İsfahan arasında yapımış, yabancı ülke temsilcileri, tüccarlar ve büyükelçiler hep Tebrizabada yerleşmişler. Dolayısıyla İsfahan, -çok açık bilinen tarihi itibariyle- elde ettiği ve günümüze kadar sürdürdüğü bu güzelliği aslında İran türklüğüne borçludur. Bilindiği üzere safevi şahları Ardebilli idiler. Nitelikli insanlar da Tebrizden olunca bu işin İran türklüğünce gerçekleşmiş olduğu çok net anlaşılmaktadır. İsfahanın yerli olarak bilinen ünlü tatlısı “gez”in dahi, Tebrizli tatlı ustalar tarafından icat edildiği, yapıldığı, hatta Tebrizin “nuka” diye bilinen tatlısının değişik (ve sığ) bir taklidi olduğu düşünülmektedir. (bu husus yazarın “Tebriz; ana şehir” kitabında mütenid ve dayanaklarıyla detaylı bir şekilde anlatılmıştır.)
2- İsfahanın başkent olmasında ise osmanlı sınırlarından uzaklaşma gereğinin etkili olduğunu öğrendiğimizde, bu işin diğer boyutunun da anadolu türklüğünden kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. Ardebilli Şah 1. Abbas, osmanlı ikide bir savaşma durumunda olmasa, kesinlikle başkentini buralara taşımayacaktı.
3- İsfahanda günümzde varolan gezilecek yerlerin kahir ekseriyeti safevi dönemine aittir. Geri kalan yüzde yirmilik yerlerin de nerdeyse hepsi ya selçuklu ya da ilhanlı dönemi eserleridir. Ne yazık ki günümüz İsfahan insanı, bunu kıymet bilmiyor, Şah 1. Abbas vs. heykelini meydanlarına yerleştirmek, turistik mağazalarında bunlarla ilgili heykeller, maketler ve büstler satmak vs. gibi gereğini yapmıyordur. Ama her halükarda “İsfahan nis-i cihan”dır.
İsfahanın kesinlikle en güzel gezi anılarınıza bir durak olacağından emin olabilirsiniz.

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Rating 0.00 (0 Votes)