İrana nükleer programı nedeniyle yaklaşık 10 yıldır uygulanan uluslararası ambargo İran ile Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesinden oluşan ve 5+1 olarak adlandırılan ülkeler (Çin, Fransa, Almanya, Rusya, İngiltere ve ABD) ile 14 Temmuz 2015te varılan uzlaşmanın ardından 2016 yılı itibariyle İrana uygulanan yaptırımlar resmen kalktı. Fakat ABD,

anlaşmada İranın tarafı olan diğer 5 ülkeye ragmen, kasım başından itibaren tek taraflı olarak bunu dünyaya dayatmak istiyor.

fakat geçen dönem yatptırımlarından da gördüğümüz üzere, İran, yüzde yüz olmasa da onu delmenin, gevşetmemenin yollarını bir biçimde buluyordu. Başta gümrükler, bankacılık sistemi ve para akışı konusu olmak üzere özellikle Türk firmaları geliştirdikleri yöntemlerle zor da olsa bir gayr-ı resmi ticari düzen kurabilmişlerdi.

Kapalıçarşı esnafından, TIR şöförlerine, Dubai üzerinden işleyen kredi kartı çekimlerinden, altın ile gerçekleştirilen ticarete kadar pek çok yöntem geliştiren firma ve şahıslar, İranda ticari yaşamın sürmesine önemli katkılarda bulunmuşlardı. Ancak tabii tüm bunlar doğru düzgün bir işleyişten, çağdaş ticaret ilkelerinden uzak, yarı illelgal yöntemler olduğundan, bu ülke ile ticaret yapmakta olanlar önemli sıkıntılar yaşamaktaydı. Zaten gelinen nokta itibariyle altın ticaretinin sonunda ne tür boyutlara ve yolsuzluklara yol açtığı da bir anlamda herkesçe malum oldu.

Sağlam ticaret kanalları, güvenilir ortaklar bulmanın zor olduğu böylesine kaypak bir zeminde pek çok ticari facia ile karşılaşanlar, kayıplar yaşayanlar, kazıklar yiyenler olduğu kadar güvenilir, dürüst ortaklar bularak, ticaretini oldukça düzgün ve sıkıntısız bir biçimde gerçekleştiren, dağıtım kanallarını, bayilik sistemini kuran, kendi mağazaları ve üretim tesisleri ile oturmuş bir düzene sahip olanlar da vardı. Nasıl olmasın ki İran pek çok mobilya ve yan sanayi firmasının en büyük pazarı konumundaydı.

 

SON DERECE DİNAMİK VE ZENGİN BİR EKONOMİK YAPI

80 milyon nüfuslu İranda ekonomik yapı son derece dinamiktir. 1979 yılından beri 39 yıldır yaptırımlar altında işleyen İran ekonomisinin, 2016 yılından itibaren ambargosuz olacağı gerçeği karşısında pek çok ekonomist ülkenin bu anlamda şaha kalkacağı öngörüsünde bulunmuştu. Bu olmadı ve olmamasının bir sürü nedeni vardır. Belki İran uzun zaman altında kaldığı ambargoların ardından ambargosuz bir yaşama çok alışık olmadığından (!) ve bunun getirdiği bazı siyasi nedenlerden ötürü bunu yakalayamadı.

Böylesi bir şaha kalkma süreci en çok Türkiyeyi ilgilendireceği düşünülüyordu ancak farsiler heyecana kapılıp, avrupalılara sarılmaya başladılar. Pek tabii ki Türkiye önemli bir pay kapacaktı. Esas itibariyle İran pazarında Türk firmaları ile rekabet edecek Avrupa firmalarının sayısı sınırlıdır. Çünkü pek çok ortak özelliğimiz ve uzun yıllara dayalı bir yakınlığımız İran’da Türkçe bilenlerin ve hatta kendilerini azeri filan değil, doğrudan türk olarak tanımlayanların sayısı küçümsenemeyecek kadar fazla. Üstelik Türkiye ile İran arasında müzakereleri 10 yıl süren Tercihli Ticaret Anlaşması 1 Ocak 2015 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.

Böyle bir ortamda Türkiyenin İran ile coğrafi ve kültürel bağlarını kullanarak pazarda mevcut Türk malı imajını daha da geliştirmesi ve diğer ülkelere kıyasla rekabet avantajı kazanması her şekilde mümkün. İran aynı zamanda Türkiyenin Orta Asya pazarlarına açılımında da en kısa güzergahtır. İran ekonomisi bir dönüşüm yaşamakta ve bu anlamda büyük fırsatlar sunmaktadır. Bu trumpın tek başına uygulatmak istediği yaptırımlara ragmen devam etmektedir.

 

TÜRKİYENİN HEDEF PAZARI İRAN

İhracatçılar Meclisi, 2016da Türkiyenin hedef pazarının İran olduğunu açıkladı. İran Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında hali hazırda 6. sırada bulunmaktadır. İki ülke arasındaki dış ticaret hacmi İrana yönelik yaptırımlar nedeniyle 22 milyar dolardan 10 milyar dolara düşmüştü. Şimdi bu rakamın yine de düşmesi beklenirken, hükümetin ABDnin tek başına dayattığı ambargolara katılmayacağını açıklamasıyla umutlandırmıştır. Burada çok büyük ve yatırıma aç İran pazarından bahsediyoruz.

Türkiye-İran İş Konseyi Başkanı İran pazarında bugün en avantajlı ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çektiği değerlendirmesinde Türk iş dünyası İran-Irak Savaşından bu yana bu ülkede iş yaptığının altını çizerek şunları ifade ediyor :

Ambargo zamanlarında hep İranın arkasında durmuş bir ülkeyiz. Türkiye ve İranın bazı alanlarda rekabet içinde olduğu doğru ama birçok alanda birbirini tamamlıyor. Tercihli ticaret anlaşması imtiyaz tanıyor, sınır ticareti bulunuyor, üç sınır kapısı ve demiryolu var. Bunları üst üste koyduğumuz zaman iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin iki üç yıl içinde 30 milyar dolara ulaşması çok mümkün.

Bilindiği gibi komşu ülkelerle bölgesel ticaret özellikle gelişmiş ülkelerin ticaret hacimlerinde önemli bir yere sahip. Yakın komşumuz İran da bu anlamda enerji, ulaşım ağları için stratejik konuma ve yüksek kalkınma potansiyeline sahip büyüyen bir pazar. Ülkemizle birçok ortak değerlere ve kültürel benzerliklere sahip olması, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ının Türk kökenli Azeri olması ve Türkçenin çok yaygın konuşulması bizim için önemli bir etken ve avantaj.

Gelinen noktada zaten İranda çok sayıda Türk yatırımcı var ve bu yatırımların yelpazesi oldukça geniş. Bundan sonra iki ülke arasındaki ticaret hacminin daha da büyüyeceğine şahit olacağız. Tüm Türk firmalarıönlerine böyle bir perspektif koymalılar.

Batı ile imzaladığı anlaşmadan sonra İran hızla dünyaya açılacak. Firmalarımızın bu büyük pazardaki fırsatları mutlaka değerlendirmeleri ve Avrupa markalarından önce İrana yerleşmeleri gerekmektedir. Başka bir siyasi olay, bir kriz olmazsa iş dünyamız için büyük potansiyel sunan bir ülke. İranın tekrar bir aktör olarak ekonomi dünyasında sahne alması çeşitli fırsatlar doğururken, Türkiye ile bölgede rekabet edebilecek bir ülke olması nedeniyle riskler de taşımaktadır. Burada İranın nasıl adımlar atacağı ve Türkiyenin dış politikasının ekonomik çıkarlarına uygun olarak şekillenmesi belirleyici olacak.

 

AMBARGO DÖNEMİNDE KENDİ KENDİNE YETMEYİ ÖĞRENMİŞ OLAN BİR PAZAR, KOLAY BİR PAZAR DEĞİLDİR

Ama şunu da unutmamak lazım tabii ki. İran ithal ikameci olduğu için orada hemen her konuda rekabet var. İran, bir ürünü ithal etmektense gümrüğünü yükseltip, kendi ülkesinde üretimini teşvik etti. Her şeyi ambargo döneminde kendi kendine yapmayı öğrendi. Sanayi alt yapısı, eğitimi çok güçlü. Dolayısıyla, bu pazara, stratejiler çok iyi belirlenerek girilmeli.

Öte yandan, İran tüm cazibesine rağmen, yapısal özellikleri ve yasal düzenlemeleri anlamında çalışılması hiç de kolay olmayan bir pazar. Çünkü ekonominin önemli kısmı devletin ve vakıf şirketlerinin elinde. Ayrıca İran Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) üye olmadığı için, bu ülkede, uluslararası ticaret kurallarının uygulandığının düşünülmesi de yanlış olur. Bunu gibi ayrıntıları bilerek işe başladığınızda İran ve Türkiye arasında karşılıklı kazancın söz konusu olduğu birçok sektör bulunuyor. Türk yatırımcıların İranlı ortaklarla tesisler kurması da mümkün, Türk ürünlerinin doğrudan ihracı da

Bunun yanı sıra, geçmiş dönemde uygulanmakta olan ambargo ve yaptırımlara rağmen, sınır ticareti yöntemiyle kayıt dışı olarak gerçekleştirilen ticaret ve karşılığındaki para transferleri, bundan böyle resmiyet kazanacak ve kayıt dışılık minimize olacağından vergi kayıpları ve kayıt dışı sermaye hareketliliği de kontrol altına alınacaktır. Bu da Türk firmaları açısından pek çok sorunu ortadan kaldırması anlamında apayrı bir kazanım olacaktır.

 

ÇİN FAKTÖRÜ HER YERDE

Şunu da unutmamalı tabii, İran önümüzdeki yıllar içinde onlarca kategoride yatırım çekmeyi planlamakta olup, ülkenin bu çerçevede uygulamaya başlayacağı yeni teşvik sistemi ile Çin'den daha ucuz üretim yapılan bir üs olmayı hedeflediği açıktır. Bu da Türkiye açısından, ihracat anlamında rekabet ettiği kadar, kendisi ile rekabet eden bir pazar olduğu anlamına da gelmektedir.

Bu ve benzeri nedenlerle, her ne kadar Türkiye şu ana kadar saydığımız pek çok avantajıyla bir adım önde gözükse bile gelişmeler her zaman öngörüldüğü üzere gitmeyebilir. Özellikle Çin faktörünü hiçbir zaman unutmamak lazım. Global dünyadaki politik pozisyonlarını ticari öngörüleriyle birleştiren ve ısrarcı, takipçi tutumlarıyla dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Afrika ve Ortadoğuda önemli hedef pazarlara kilitlenen Çin, İranın günümüzde olduğu kadar geleceğinde de etkin olabilmek için her yolu deneyecektir. Bu nedenle herkes, İran pazarında gelecekte Çin, Batılı ülkeler ve Türkiye sacayağından hangisinin daha şanslı olduğu konusunda pek çok spekülasyon yapmakta.

 

İRANDAKİ GELİŞMELER TÜRKİYE AÇISINDAN EKONOMİK VE POLİTİK ANLAMDA ÇOK BOYUTLU

Bir kısım uzmanlar, Türkiyenin geçmişte hiç ummadığı biçimde kimi olumsuz deneyimler yaşamış olmasını da göz önüne alarak temkinli hareket edilmesine taraftar olduklarını belirtirken, kimileri de zaten ülkenin pek çok şehrine yayılmış olan Türk firmalarının bu pazarda oldukça şanslı olduğunu düşündüklerinde, yenilerinin de ne kadar erken ve ne kadar etkin bir biçimde girerlerse, o kadar kalıcı olabileceklerini düşünüyorlar.

Uluslararası İlişkiler uzmanı Prof. Dr. İlter Turan, temkinlinli olunması gerektiğini düşünenlerden. Konunun Türkiye açısından hem ekonomik, ama hem de politik yönleri olmasının karmaşıklığına dikkat çeken Turan, durumun yakın ve uzak vadedeki olası olumlu ve olumsuz yönlerine şöyle değiniyor:

Kısa vadede Türkiye'nin İran'ın birikmiş ihtiyaçlarını karşılamakta önemli bir rol üstlenebilir. Ancak, orta ve uzun vadede bizim cazip gördüğümüz piyasayı bütün gelişmiş ekonomilerin cazip göreceği ve yoğun bir rekabetle karşılaşacağımız kesindir.

Geçmiş deneyimler bir ipucu teşkil edecekse, İran devleti, kim tarafından yönetildiğine bakılmaksızın, Türk mallarına ve yatırımlarına yeterince sıcak yaklaşmamıştır. Bir Türk firmasının Tahran havaalanı yatırımını tamamlanmışken ülkeden kovuluşunu unutmak mümkün değildir.

Buna karşılık, petrol fiyatlarının düşmesi, İran doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa'ya sevki gibi olumlu etkiler gerçekleşecektir. Ayrıca, istikrarsızlık unsurunun ortadan kalkması, bölge ülkelerine duyulan ilgiyi güçlendirebilir. Özetle, peşinen anlaşmanın bize büyük faydalar sağlamasını beklemek gerçekçi olmayabilir. İran'ın bir sanayi hamlesiyle Türk ürünleriyle rekabet etmesi dahi ihtimal dahilindedir.

Türkiye-İran İş Konseyi Başkanı Bilgin Aygül de konuya gerçekçi bir yaklaşım sergileyenlerden. Aygül İranın korumacı politikasının türkler açısından hem dezavantaj, hem de batılılar karşısında bir avantaj olabileceği kanısında. Konuya ilişkin olarak şunları söylüyor :

Ortadoğu coğrafyasında siyasetin ekonomiyi yönlendirdiğine şahit oluyoruz maalesef. Politik olarak engel çıkarsa ekonomik olarak bu hedeflere ulaşmakta zorlanırız. Ama Türkiye 35 yıl boyunca İranda hep faaldi. İran, ithal ikameci ekonomik modele sahip bir İslam ülkesi. Korumacı bir ülkenin Batıdan gelecek her şeye açık olduğunu düşünmemek gerek. Zaten Batıdan gelecek mal hareketliliği de karayolu ve demiryolu ile büyük ölçüde Türkiye üzerinden gerçekleşecektir. Türkiyenin İrana uçak seferleri büyük bir avantaj sağlıyor.

 

KRİTİK KONU KARAYOLU TAŞIMACILIĞI VE GÜMRÜK KAPILARI

Tam da bu noktada, konuya ilişkin olarak Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Başkanı Fatih Şenerin söyleyecekleri de dikkate alınmalı ve bu konuda gereken tüm önlemlerin hızlı bir biçimde yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Fatih Şener Türkiye'nin Gürbulak sınır kapısının, İran ile kara taşımacılığının kilit noktası olduğunu hatırlatarak, her yıl 70 bin araç doğrudan İran'a, 60 bin araç da transit olarak Orta Asya'ya geçiş yaptığını belirtiyor ve ambargonun kalkmasıyla bu trafiğin daha da artmasının beklendiğine dikkat çekiyor. Şener şu saptamalarda bulunuyor :

Şu anda ticaretin büyük bir bölümü kara yoluyla gerçekleşiyor. Habur sınır kapısının günlük kapasitesi 2 bin aracı geçiyor. Gürbulak'ta bu, günlük yalnızca 400 araç. Biz sınırın Türkiye tarafına ek şerit inşa ederek bu kapasiteyi 900'e çıkardık bile. Ama geçişlerin hızlanması için karşı tarafın da aynı fiziki iyileştirmeleri bir an önce yapması gerekiyor. Ayrıca İran, Türkiye'ye geçişlerde kendi araçlarına öncelik tanıyıp, Türk araçlarını ve transit geçiş yapan diğer araçları bekletiyor. Bu durumun da, yapılacak düzenlemeler ile hakkaniyetli bir hale getirilmesini bekliyoruz."

 

İRAN RUSYANIN ALTERNATİFİ Mİ

İran 400 milyar dolarlık bir ekonomi. Rusyanın ciddi sorunlarının olduğu bir dönemde elbette İran pazarı önemli bir alternatif olarak karşımızda duruyor ve bize kayıplarımızı telafi etme imkanı sunuyor. Buna ragmen gözardı edilmemesi gereken bir husus var.

Rusyadaki kayıpları İran ile telafi etmeyi amaçlayan firmaların aynı şekilde bodoslama bu yeni pazara çok ince eleyip dokumadan hücum etmemeleri gerekir. Bu konu dikkat ve özen gerektiren bir konudur. Çünkü her ikisi de Türkiyenin doğu ve kuzeyindeki iki komşumuz olmasına karşın gerek mobilya, gerekse diğer sektörlerde İran ve Rusyanın farklı kültür ve sosyolojik değerlenden kaynaklı bir biçimde tüketim alışkanlıkları birbirinden farklıdır.

Bu nedenle Rusya pazarındaki kayıpların İran pazarında kapatılması yaklaşımı çok gerçekçi olmayabilir. Bu nedenle firmalarımız çalışmalarını İran pazarının kendisine yönelik hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak bir strateji geliştirmelidirler.

 

Ekonomi Bakanlığı :İranın fırsatları da çok, riskleri de

İRANa, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından uygulanan ambargonun kaldırılması kararı, Türk ihracat dünyasında heyecana yol açarken, Ekonomi Bakanlığı, Türk ihracatçılarının pazarın zorluklarını da göz önünde bulundurarak temkinli hareket edilmesinin gereğini belirtti.

Ekonomi Bakanlığı Anlaşmalar Genel Müdürlüğü Ortadoğu Ülkeleri Daire Başkanlığı ile Serbest Bölgeler, Yurtdışı Yatırımlar ve Hizmetler Genel Müdürlüğü ortak bir çalışma sonucunda İhracatçı Birlikleri Başkanlar Kuruluna "İrana uygulanan yaptırımların kaldırılmasının Türkiye-İran ticari ilişkilerine etkileri" konulu bir rapor sundu.

Raporda İranın 82 milyonluk nüfusu, 500 milyar dolarlık ekonomisi, uzun süredir ambargo altında kalmış tüketime aç bir halkın olması ve Türkiyeye yakınlığı ile büyük fırsatları barındırdığını belirten Ekonomi Bakanlığı Daire Başkanı Bilgehan Ramazan Caner, Türk ihracatçılarına İrana karşı iyimser ama temkinli yaklaşmaları çağrısında bulundu. Caner, İran pazarı ile ilgili riskleri ise şöyle özetledi:

"İranın Dünya Ticaret Örgütüne üye olmaması, ekonomide sıkı korumacı politikaları, mevzuatındaki belirsizlikler, iç politik riskleri, iş yapma zorlukları, global ekonomiden kopuklukları."

İran ile 2015 yılı Ocak ayında yürürlüğe giren Tercihli Ticaret Anlaşması ile Türkiye-İran ticari ilişkilerinin daha sağlam bir hukuki zemine oturduğunu ifade eden Caner, İran ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması imzalamak istediklerini, bu anlaşmanın gerçekleşmesi halinde İran ile ticareti daha sağlam bir zemine oturtacağını söyledi.

Türkiyenin İrana 2014 yılında 3.9 milyar dolar ihracat yaptığını, buna karşılık 9.8 milyar dolar ithalat yaptığını kaydeden Ekonomi Bakanlığı Daire Başkanı Ömür Atılgan, 134 Türk firmasının İranda 1.2 milyar dolar yatırımı bulunduğunu, iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkmasının hedeflendiğini anlattı. Türkiyenin İranın nüfusunun yüzde 40ına sahip olan Iraka 10 milyar doların üzerinde ihracat yaptığını anlatan Atılgan şöyle konuştu:

"İranın hem nüfusu, hem gayrisafi milli hasılası daha fazla. İrana ilk girenler avantajlı olacak. Hukuki danışmanlık alarak, doğru yerel ortaklarla sağlam adımlar atarak İranda fırsatları değerlendirebilirsiniz. Önümüzdeki süreçte İranda 2015 sonrasında beyaz eşya ve elektrikli ev eşyası, mobilya, otomotiv, tekstil, sağlık harcamaları, turizm başta olmak üzere birçok sektörde gelişim bekliyoruz" .

Dünya genelinde ihraç pazarlarının birçoğunda ekonomik ve siyasi krizler yaşandığını, bu krizlerin dış ticareti olumsuz etkilendiğini anlatan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Sabri Ünlütürk, bu süreçte İrana uygulanan ambargoların kaldırılmasının Türk ihracatçıları için yeni fırsatları doğuracağını, Türkiyenin 2023 yılı ihracat hedeflerine ulaşmasına da olumlu katkı yapacağını ifade etti.

Soru ve Cevaplar Eşliğinde İran Ekonomisi ve Yabancı Yatırımcıları Bekleyenler

İran, dünya güçleri ile nükleer anlaşmaya varması ile ekonomisini dışarıya açtı. İran ekonomisi hali hazırda Taylanddan daha büyük ve ülkenin petrol rezervleri Kanada ile yarışır durumda. Bu nedenle hem herkesin gözü orada, hem de kafalarda pek çok soru var. İşte onlardan bir kısımı ve yanıtları

 

İran ekonomisi ne kadar büyük

İranın milyar dolarlık ekonomisi Orta Doğunun Suudi Arabistan sonra ikinci en büyük ekonomisi olma özelliği taşıyor. İranin Dini Lideri Ayatollah Ali Khamenei, ülkesinin 5 yıllık ekonomik planını açıklarken İranın yıllık ortalama yüzde 8 büyüme hedeflemesi gerektiğini söyledi. Ekonomi, İran Merkez Bankasının guvernör yardımcısına göre bu mali yılda yüzde 4 büyüyerek, nükleer anlaşma öncesinde beklenen büyümeyi ikiye katlayabilir. Küresel yaptırımların 2012 yılında sıkılaştırılması ile birlikte ekonomi resesyona girmişti. Geçtiğimiz yıl yayımlanan bir rapora göre ülke ekonomisi 2010da uluslararası yaptırımlar hiç uygulanmamış olsaydı şimdikinden yüzde 15-20 daha büyük olacaktı.

 

İranın ana ticaret ortaklar kimler

İranın en büyük ticaret ortağı, ülke mali yılının ilk çeyrek döneminde Çin oldu. Çin İrandan 1.9 milyar dolarlık mal ithalatı yaptı. Irak 1.5 milyar dolar ile ikinci sıraya otururken, Birleşik Arap Emirlikleri 1.3 milyar dolar ile üçüncü sıraya yerleşti. Aynı dönemde İran Çinden 2.6 milyar dolarlık mal ithal etti. İran ekonomisinin ne kadar devlet kontrolünde

Temmuz 2006ya kadar yüzde 80 kadarı devlet kontrolündeydi. Ardından Khamenei bir özelleştirme programı kararı aldı. Hükümet, kontrollünün yüzde 20ye daraldığını belirtse de emeklilik fonları gibi kurumlara yönelik denetimi sayının gösterdiğinden daha büyük bir güce işaret ediyor. İranda özelleştirme, özel sektörün küçük olduğu bir dönemde gerçekleştirildi. O dönem bankalar, özel şirketlere devlet varlıkları almaları için kredi sağlamıyordu ve yabancı yatırımcılar henüz ortada yoktu. Uzmanlar hali hazırda hükümetin, ekonominin yaklaşık yüzde 70ini kontrol ettiği doğrultusunda görüş bildiriyorlar.

 

İran ekonomisi petrole ne kadar bağımlı

OPEC üyesi İran dünya petrol rezervlerinin yüzde 10unu elinde tutuyor. ABDli Energy Information Administrationın verilerine göre ülkenin petrol ihracatı, yatırımların etkisiyle 2014 yılında günlük ortalama 1.6 milyon varile geriledi. İranın enerji ihracatına yönelik yaptırımların sıkılaştırılması öncesinde, 2011 yılında 2.6 milyon varil seviyesindeydi. Merkez bankası verileri petrol satışlarından sağlanan gelirin, İranın gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 15ini oluşturduğu yönünde bilgi vermekte.

Yaptırımlar ve düşen petrol fiyatlarının etkisiyle hükümet Ekim 2014ten itibaren petrole bağımlılığın azaltılmasını ve yurtiçi imalat sanayinin genişletilmesine odaklanılmasını istemişti. Ancak son durum petrol üretim miktarlarından tutun da pek çok dengeyi değiştirecek gibi gözüküyor.

 

Yatırımcının ilgi alanına neler giriyor

Yabancı yatırımcıların ağırlıklı olarak otomobil sanayi, imalat sanayi, enerji ve tarım sektörlerini tercih ettikleri gözlemlenen İranda 2016 yılında hisse senedi piyasasına 1 milyar dolarlık yabancı para girişi olacağını öngörülüyor.

Öte yandan uzmanlar, Çinden görece daha düşük işgücü maliyetlerine sahip olan İranın, imalatçıları nın da yabancı yatırımcılar için oldukça çekici olabileceği görüşündeler.


Mobilyadergisi.com.tr adresinden alınmış, düzeltmelerle tekrar sunulmuştur.

Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.

İrtibat bilgileri için tıklayınız.

 

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Rating 0.00 (0 Votes)

 

Merhaba! hoş geldiniz. İranda ticaret yapmayı, pazar araştırması yapmayı/yaptırmayı ve gezmeyi düşünüyorsanız, doğru yerdesiniz. tekrar hoş geldiniz...